Başlangıçta
İslâm devleti tek bir devlet olarak doğmuştu. Râşid Halifeler ve Emevîler bu
devleti tek bir devlet olarak taşımaya devam ettiler. Abbâsîler dönemine gelindiğinde
Endülüs’te ikinci bir İslâm devleti oluşmuşsa da Abbâsî devletinin genişliği
yanında bu küçük bir devlet sayılıyordu. Bununla birlikte ticarî ve kültürel
açıdan iki devlet arasında herhangi bir problem olmadığı gibi, belli seviyede
bir dayanışma dahi vardı. Abbâsîler orta dönemlerine kadar tek başına
hakimiyetlerini devam ettirmişler, bundan sonra çeşitli sultanlıklar yine
Abbâsilere bağlılıklarını ifade ederek bir nevi gevşek bir federe devlet
şeklinde İslâm birliğini devam ettirmiştir. Moğol işgaliyle Abbasîlerin sonu
gelince bir müddet çeşitli sultanlıklar ve beylikler varlıklarını müstakil
olarak devam ettirmiş olsa da bunlar arasından Osmanlılar durumu toparlamış ve
Yavuz’la birlikte İslâm birliğini tekrar kurmuşlardır. Ancak Osmanlılar İran’dan
öteye gidememişlerdi. Osmanlıların birliği sağlamadaki başarısı daha çok
gücünden kaynaklanıyordu. Beylik ve sultanlıklar Osmanlı bünyesine genellikle
savaş yoluyla dahil edilmişti.
Günümüzde
Abbâsî ve Osmanlı örneklerinin tekrar edilmesi mümkün görünmemektedir.
Abbâsîler devleti tek devlet olarak devraldılar ve öyle de götürdüler.
Günümüzde nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan kırk dolayında devlet vardır.
Bunların tek elden bir yere teslimi veya devri asla mümkün değildir. Yine
günümüzde, Osmanlılarda olduğu gibi güç kullanmak suretiyle bir devletin başka
bir devleti kendine bağlaması da mümkün değildir. Geriye kala kala bu işin
anlaşma yoluyla isteyerek gerçekleşmesi kalmaktadır. İşte bu durum, günümüzde
İslâm Birliği’nin kurulması için gerekli olan yeni şartıdır. Özü itibariyle
İslâm’ın birlikten yana olması, bu özün tekrar yakalanmasını mümkün kılarak
muhtemel İslâm Birliği’nin önünü açmaktadır.
C. Günümüzde Birlik
Oluşturmanın İki Yolu
Günümüzde
devletlerin birlik oluşturmaları iki şekilde olmaktadır: Birinci olarak, güçlü
bir devlet kendisinden çok düşük konumda olan komşularını biraz tehdit ederek,
biraz da bazı vaatlerde bulunarak onları kendi liderliğinde bir birlik kurmaya
zorlar; böylece yarı rıza yarı ikrah yoluyla bir birlik oluşur. Dağılan Sovyetler
Birliği bunun en açık örneğidir. Böyle bir birleşmede lider devlet diğer küçük
devletleri sömürmekle birlikte devlet olarak onların korunmalarını, hatta
eğitim ve sanayi gibi en önemli ihtiyaçlarını da tekeffül etmiş sayılır. Lider
devlet dış görünüş itibariyle istediğini yaptıran bir pozisyonda bulunmakla
birlikte diğer devletlerin ihtiyaçlarını da tekeffül ettiğinden bu yükü uzun
süre götürmesi zor olur. Nitekim Sovyetler Birliği’nin ömrü uzun olmamıştır.
İkinci
olarak, ekonomik seviye ve kültürel özellikler bakımından birbirlerine yakın
olan devletler, anlaşmak suretiyle bir birlik oluşturur. Bunun en uygun örneği
Avrupa Birliği’dir. Bu tür birleşmelerde bazı daha büyük devletler liderlik
rolünü üstlenmeye kalkışsalar da bunu tam olarak gerçekleştiremezler. Üye
devletlerin fazlalaşması oranında birlik zayıflar. Netice itibariyle bu
devletlerin birbirleriyle olan siyasi, iktisadi, hukukî ve kültürel ilişkileri
birliğe üye olmayan diğer devletlerden daha fazla olur ve dışa karşı da
birbirlerini desteklemiş olurlar. Daha zengin ülkeler önce bir miktar
fedakârlık yapmış olsa da, sonuçta bu birlikten hepsi kârlı çıkarlar. Hayırlı
cumalar diliyorum.. 06 NİSAN 2017 CUMA


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder